Türk dünyası; kültürüne, sanatına, öz değerlerine haklı olarak sahip çıkıyor ve “Sarı Gelin, Türk’ün türküsüdür.” diyor.
Azerbaycanlı kardeşlerimiz, serzenişte bulunuyor uzaklardan, Türkiye’de yaşayanlara: “Ermenilerde “sarı” ve “gelin” kelimeleri yoktur! Yüzyıllardır söylenen bu halk mahnısını, Ermeni uşaklarına mal etmeyin…”
Dadaşlar, “Sarı gelin, bir Ermeni kızıdır ve kıza aşık olan bir dadaşın sesinin avazıdır!” diyerek sahip çıkıyorlar “sarı gelin”e…
Ermeniler sahip çıkarken sarı geline, kız kendilerinin, yol kendilerinin… Terk ederken Erzurum topraklarını, kızı da türküsünü de beraberlerinde götürmüşler. Gitmişler gitmesine de bu türküyü söylemek, gelmemiş akıllarına! Yıllar sonra kulağına değmiş birilerinin, tabi ki beğenmişler de. Hemen sahiplenmişler sarı gelin sevdasını ve “bu türkü bizim” demişler.
Bazı hümanistler de “Müziğin vatanı mı olur? ‘Sarı Gelin’, kime ait olursa olsun çok güzel bir türkü.” diye tutturmuşlar.
Biz de bişeyler diyelim şimdi ve şöyle başlayalım: “Sevmek ayrıdır, bizim demek ayrıdır! Müziğimizi Ermeniler de sevebilir, ama “Bizimdir!” diyemezler. Binlerce yıllık kültürel geçmişe sahip olan Türklerin, hiç bir derinliği olmayan toplumlardan türkü çalması mümkün mü, hem de Ermenilerden?”
Ermenistan Cumhurbaşkanı ve Cumhurbaşkanımız, bir akşam yemeğinde “Sarı Gelin” türküsünü seslendirmişlerdi.
Cumhurbaşkanımız “Sarı Gelin türküsü bizde anonimdir, sizde de öyle mi?” diye sormuştu. Sarkisyan; “Evet, bizde de anonimdir. ‘Sarı’ bizde ‘dağ’ demek. Yani ‘Dağlar Kızı’ anlamındadır. Sayın Gül, görüyor musunuz türkülerimizin, yemeklerimizin ne kadar da çok ortak tadı var.” demişti gülümseyerek. Ağrı dağına atıfta bulunduğunu aklımıza bile getirmemiştik ama, Sayın Gül’den: “Sarı Gelin, Türklerin türküsüdür, Türk milletinin ortak kültürüdür.” demesini beklemiştik.
O gün Cumhurbaşkanımız nezaketinden, misafirperverliğinden susmuştu. Bugün İstanbul’da büyük bir iştahla yapılan “Hepimiz, Ermeniyiz!” gösterilerinde, Türkün Türküsünü Ermeni türküsü gibi seslendiren gürûhlar, çocuklarımızın zihinlerini bulandırmaya uğraşmaktadırlar. Bütün Türklere, Sarı Gelin türküsünün Ermenilere ait olduğunu dayatmaktadırlar. Azerbaycan’ın “20 Yanvar” hüznü öncesi, Ermenilerin katlettikleri onca Türk kardeşimizin kanları yerde kurumamışken “Hepimiz, Ermeniyiz!” diye bağıran ve bunu manşetlerine taşıyan işbirlikçiler, kardeş ülkemizin hüzünleri için “Hepimiz Azeriyiz!” diye bir kez olsun bağırabilirler mi acaba?
“Hoşgörü ve Açılım” politikalarının çatlaklarından sızan fırsatçı ve Türk düşmanı insanlar bir tarafa, geçenlerde yayınlanan “Şeffaf Oda” adlı televizyon programında konuşulanlar daha acıydı! Dışişleri Bakanımız Sayın Davuttoğlu’nun katıldığı programda “Türkün Türküsü, Sarı Gelin”, Ermeni türküsü gibi takdim edildi. Programın sunucusu Civaoğlu, Milliyet gazetesindeki yazısında “Şarkılarla Derin Strateji” başlığı ile yaptığı programı değerlendirdi. “Program boyunca güzel sesi ve başarılı yorumuyla Bakan Davutoğlu`nun istediği şarkıları seslendiren Umut Akyürek, “ortak ruh coğrafyasında” müzikli ufuk turu yaptırdı. Örneğin; Ünlü Azeri türküsü ‘Ayrılık’, Osmanlı dönemi Ermenilerinin ‘Sarı Gelin’i, Balkanları yansıtan ‘Arda boylarından Türkmen türküsü’ ” diye yazdı ve “Ülkenin aydını” sıfatıyla, “Ülkenin Bakanını” referans göstererek, Türkün yüzlerce yıllık türküsünü Ermenileştirdi. “Aydın İhaneti”, bu olsa gerek!
İlginç olan şudur ki, Ermeni sanatçılar bile bu türküyü söylerken kendi dillerinde değil Azerbaycan Türkçesi ile okuyorlar. Ermeni türküsü olsaydı eğer, kendi sanatçıları dahi böyle okur muydu?
Allah (c.c), sahip çıkamadıklarımızı alıyor bizden. Bazen söylenen “Sarı Gelin” , bazen Anadolu halısında nazlı bir “motif”, bazen Tanrı Dağlarında bir “abide”, bazen de Türk dünyasını birleştiren bir “kelime” alınıyor elimizden. En kötüsüyse bazen, “topraklarımız” elimizden alınıyor. Vatanımızı, Türkçemizi, Türklüğümüzü, masallarımızı, ninnilerimizi yavaş yavaş yitiriyoruz. “Hepimiz, Ermeniyiz!” demeye mecbur ediliyor saf Anadolu insanımız. Öyle bir zamana geldik ki kimse “Türküm” demeye cesaret bile edemiyor.
Ama Sarı Gelin başka…
Bu türküyü, kimse bizden alamaz ve bizden çalamaz. İnsanlığa, uygarlığı öğretmiş bir milletin “Gen Hafızası” buna müsade etmez. Bu türkü, Erzurum’dan başlayarak Kars’a uzanan, oradan da Tebriz’de kabak kemanede tını olan, Azerbaycan’ın “tar”ında nefes bulan, Kafkaslara’da birliği haykıran bir sestir. Bu sesi, kimse susturamaz! Bu türkünün sustuğu gün, Türk’ün dünya üzerinde öldüğü gündür.
Çünkü bu türkü, “var oluş”un sembolüdür. “Sarı Gelin”, Anadolu coğrafyasının ve Türk dünyasının ortak sevdasıdır. Bu türkü, sevdasını yüzyıllarca yüreğinin derinliklerine gizlemiş ve herkesten saklamayı öğrenmiş bir toplumun, şiire ve sanatla yoğrulmuş sesidir. Bu türkü, başka milletlere acılar ve felaketler yaşatan; analara, gelinlere insanlık dışı muamele eden; hamile kadınların yavrularını karınlarında sürgüleyen; bebekleri, süngüye geçirip sokaklarda dolaştıran; Hocalı’da toplu katliamlar yapan; eli – vicdanı kanlı Ermenilerin türküsü olamaz! Bu cani ve insanlık düşmanı millet, hangi ruh hali ile “Sarı Gelin” türküsünü söyleyebilir ki? Ferhat ile Şirin’i, Kerem ile Aslı’yı, Leyla ile Mecnun’u vermeyiz ellere, Ermenilere… Karacaoğlan’ın aşkı, Köroğlu’nun nârâsı, “Türk Dünyası”nın ortak değeridir. “Sarı Gelin”, bu toprakların ortak sevdasıdır.
Saçın uzun hörmezler,
Gülü sulu dermezler,
Bu sevda ne sevdadır,
Seni mene vermezler.
Türk dünyası arasında melodik bir köprü olan Sarı Gelin türküsü, türkün yüzyıllardır çığırdığı ve duyanların kıskançlıkla seyrettiği bir kültür ve sanat eseridir. Bu türkü, Türk ellerinde yüzyıllarca söylenecek, çocuklarımızın öğrendiği ve çocuklarına öğreteceği bir türkü olacaktır.
Soykırım yalanlarına rağmen, Fransa’ya rağmen, soykırımı kabul eden onlarca ülkeye rağmen, Türk düşmanı olan ve içimizdeki – dışımızdaki milyonlarca insana rağmen bu türkü, Türk dünyasında yaşayan insanların inceliğini, zarafetini, sevdasını, aşkını anlatacak ve bu türkü hiç susmayacak!
“Sarı Gelin’in Büyüsü” hiç eksilmeyecek ve gün gelecek bu büyü, bütün dünyayı saracak…