Yazıları

Kamu Düzeni

“Toplumun barışı, güveni ve gelişen çağa ayak uydurarak yaşamını sürdürmesi” olarak tanımı yapılan kamu düzeninin sağlanması, yeryüzünde yaşayan bütün toplumların temel hedefidir.

 

Modernleşme süreci ve makinaların icadı ile artan işsizlik, şehirlileşmede karşılaşılan dirençler, ekonomik yetersizlikler, sosyal problemler, beraberinde suç oranını artırmakta ve suçlu sayısını çoğaltmaktadır. Buna paralel olarak, barınma, yeme içme ihtiyacı gibi, güvenlik ihtiyacı da karşılanması gereken ihtiyaçlar içerisinde yerini almaktadır. Milletlerin organize olmuş biçimine, Devlet diyoruz ve bu Devlet, vatandaşlarını güvenlik ihtiyacını karşılamak ve bu konudaki kaygılarını gidermek zorundadır. Herkese verilecek sınırsız özgürlükler, kamu düzenine vurulmuş bir darbedir ve kişilerin özgürlüklerini kısıtlar. Kamu düzeni adına, bir takım insanların haklarının kısıtlanmış olması, bazen özgürlüğe açılan pencereler olduğu unutulmamalıdır.

 

Milli Güvenlik ve Kamu Düzeni, bağımsız devletlerde hukuk düzeninin temel olarak dayanak noktasını oluşturan iki temel ve vazgeçilmez kavramdır. Bu kavramlar, genelde insan hak ve özgürlüklerinin sınırlarını gösterir. Milli Güvenlik, devletin yönetim şeklini, egemenlik hakkını, bağımsızlığını ve en önemlisi toprak bütünlüğü ile ilgili belirleyici ve düzenleyici rol oynar. Kamu Düzeni ise, Anayasa ve kanunların uygulanması, bu ilkelere uyulması, halkın huzur, asayiş, birlik, dirlik, sağlık, genel ahlak ve en önemlisi emniyet ve huzuru ile ilgili belirleyici ve düzenleyici rol oynar. Bu iki kavram iç içedir ve ayrılamaz.

 

Terörizm, suç, mağduriyet ve siyaset arasındaki ilişki, sadece Ülkemizde değil, Dünyanın bütün ülkelerinde var olan bir durumdur. Bütün toplumlarda suç mağduriyeti, insanların en önemli endişelerinin başında yer almaktadır. Dünyanın neresinde olursa olsun, yapılan bir terör eylemi, bütün insanlar tarafından kaygı ile izlenmekte, terör tehdidi altında kalan insanlık kendisini risk altında hissetmektedir. Kamu düzeni, kişiye hizmet etmez ve özel çıkarları korumaz. Genel çıkarlar ile ilgilenir ve toplumsal yarar ön plandadır. Bireyler, yaşadıkları toplumun kurallarına uymayı kabul ederek, kişisel özgürlüklerinin kısıtlanmasına razı olmuşlardır. Düzen yoksa, hak ve özgürlükler de yoktur. Düzeni koruma görevi, sadece kolluk kuvvetlerine ait değildir. Aynı duyarlılığa, Devletin sınırları içerisinde yaşayan bütün vatandaşların da sahip olması gerekmektedir.

 

Güvenlik kaygısı, sadece bireyler için değil, devletler için de oldukça önemlidir. Ortadoğu’da son aylarda yaşanan gelişmeler, hem halkın, hem de devletlerin zaafiyetlerini ortaya çıkarmıştır. Kamu düzeninin zayıflaması sonucu (ya da zayıflatılması demek daha doğru olacak), vatandaşların gözünde devletin itibarı azaltılmış ve gelecek kaygısı artmıştır. Ortadoğu ülkelerindeki değişim arayışı, zayıflayan kamu düzeni üzerine bina edilmiştir. Ortadoğu ülkelerinde yanan bu ateş, bütün bölgede hissedilmiş ve ülkeler de, insanlar gibi güvenlik kaygısına kapılmışlardır. Devletten beklenen, kişilerin canı ve malını, kazalara ve saldırılara karşı korumasıdır. Devlet, kendisine, milletine, askerine, polisine, korucusuna ve toplamda vatandaşına yönelecek her türlü kaza, bela, tehdit veya teröre karşı güvenlik önlemleri almalı ve vatandaşlarını güven ve huzur içerisinde yaşayacaklarını temin etmelidir.

 

Hak ve özgürlükler, ancak kanunla düzenlenebilir. Hukuk Devletinin gereği budur. Kişiler huzurlu ve mutlu değilse, temel hak ve özgürlüklerini kullanırken başka grupların engellemesi ile karşılaşıyorlarsa, can ve mal güvenlikleri tehdit altındaysa, o toplumda istikrardan, güvenlikten, ya da huzurdan bahsedilemez. Hak ve özgürlüklere sahip olmanın temel şartlarından birisi düzendir ve bu düzenin korunması, Devletin asli görevlerindendir. Hak ve özgürlüklerin korunamadığı yerde, güvenlikten söz etmek mümkün değildir ve bu iki kavram asla vazgeçilmeyecek değerlerdendir. Devletin varlık sebebi budur.

 

San yıllarda kamu düzenimiz, PKK terör örgütü tarafından bozulmaktadır. Terör örgütü, yabancı ülkelerin vermiş olduğu finansman ve silah desteği ile, kendi insanını kana bulamıştır. Strateji ve taktik olarak Türkiye, diğer ülkeler nezdinde zor durumda bırakılmaya çalışılmaktadır. 1984 yılından beri, 35 binden fazla vatandaşımız can vermiş, yüz milyarlarca dolarlık ekonomik kayıp verilmiştir. Terör, uluslar arası destek bulmadan yaşayamaz. Son yıllardaki olumlu dış ilişkilerimiz, terör belasının bitirilmesi noktasında kullanılamamış, yapılan açılımlar terörü cesaretlendirmiştir. Yüz binlerce şehit ailesi, evlat acısı ile baş başa bırakılmıştır.

 

Bu kadar yoğun terör eylemlerine ve maddi manevi kayıplarımıza rağmen, Türkiye insan temel hak ve özgürlüklerinin geliştirilmesi için çaba sarf etmeye devam etmiştir. Fakat, demokrasiler, kendisini korumak zorundadır. Türkiye Cumhuriyetinin bölgede güçlü bir devlet olmasını istemeyen dış güçlerin Sevr mantığını bırakmayacağı, yöneticilerimiz tarafından görmezlikten gelinmemelidir. Köklü çözüm zamanı gelmiştir. İçeride ve dışarıda etkin terörle mücadele yöntemleri bir an önce harekete geçirilmelidir. Daha fazla ocaklar sönmeden, daha fazla kan dökülmeden, vatandaşın sabrı taşmadan, devlet kamu düzenini sağlamalı ve dünyaya bunu ilan etmelidir. Hem de hemen…

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

Başa dön tuşu