Biraz Empati
Empati, bir başkasının eylem veya söylemini, ya da yaşadığı deneyimi bir elbise gibi giyinerek, karşıdaki insanın duygularını anlamaya çalışma veya onun hakkında bir yargıya varmadır. Bir başkasının duygularını bir elbise gibi giyinilmesi demek, kişinin hareketlerinin beslendiği bütün duyguları anlama ve anlamlandırabilmek demektir. Kısa bir tarif ile empati, bir insanın, bir başka insanı anlama çabasıdır.
Empati kuracak kişiler, kendisini karşısındaki insanın yerine koymalı, söylemlerini ya da eylemlerini bu pencereden değerlendirmeli ve karşısındaki insanın bakış açısını anlamaya çalışarak o açıdan bakmalıdır. Her insanın Fenomenolojik bir alanı vardır. İnsanız ve her birimiz, kendimizi, çevremizi veya olayları başkasına benzemez bir şekilde, yani sadece bize özel bir biçimde algılarız. Bu yaklaşım sübjektiftir ve kişiye özeldir. İşte bu alan, Fenomenolojik alandır. Yani kişinin baktığı penceredir. Eğer bir insanı anlamak istiyorsak, kendi penceremizden değil, karşımızdaki insanın penceresinden bakılmalıdır. Empati kurulabilmesi için, kişinin duygu ve düşünceleri doğru olarak anlaşılmalıdır. Tabi bu empatiyi kurmuş olmak ve karşıdaki insanın duygu ve düşüncelerini anlamış olmak, empati sürecini tamamlamaya yetmeyecektir.
Empatinin doğuştan gelen bir yetenek olduğunu savunanlar olduğu gibi, sonradan öğrenilebilmesinin mümkün olacağını düşünenler de vardır. İnsanların doğuştan gelen bir takım yeteneklerinin olması gibi, sonradan kazanılan arzu veya eğilimler vardır ki; bunlar zihinsel veya sosyal ihtiyaçlar ile birlikte ortaya çıkarlar. Örneğin susamış bir vücudun su içme arzusu gibi. Fakat bu arzu veya istekler sadece yeme içme ile sınırlı olmamaktadır. Ve öyle durumlar oluşabilir ki, insanın kendisinin ve toplumun zararına yol açabilecek bir takım eğilimler oluşabilir. Kişi duygularını belli bir disiplin içerisinde tutmayı başarabilmeli, başkasına zarar vermemeyi ya da kendi psikolojisini veya fizyolojisini bozacak davranışları terbiye edebilmelidir. Toplum yararına olan merhamet etme, sevgi duyma, adaletli davranma, iyilik etme, haksızlık etmeme gibi duyguları geliştirmeli ve kuvvetlendirmelidir. Aynı zamanda, nefret etme, yalan söyleme, kötülük etme, yanlış yapma gibi insani olabilecek duyguları kontrol altına alabilmeli ve hayatını olumlu duygu ve düşünceler ile donatabilmelidir. Kendisini başkalarının yerine koyabilmeli, karşıdakini anlamayı ve dinlemeyi becerebilme alışkanlığı kazanabilmelidir.
Hz. Peygamberimizin(s.a.v) “Komşusu açken tok yatan bizden değildir” sözü, kendimiz için istediğimizi başkası için de istememiz konusunda bir rehberdir. Yine Peygamber Efendimizin “Kınamayınız, kınadığınız şey başınıza gelmedikçe ölmezsiniz” sözü, “kim bir kardeşini, bir günah sebebi ile ayıplarsa, o günahı işlemedikçe o kimse ölmez” anlamına gelen önemli hadislerden birisidir. Bunlar ve benzer birçok hadis, karşımızdaki insanı anlamaya, onun penceresinden bakmaya zorlar bizi. Bu bakış açısı, “kamil insanı” oluşturmaya çalışan İslam’ın temel prensiplerindendir. Düşünce planında “Güzel Ahlak” ölçüsünü benimseyen bir insanın, çevresine karşı farklı bir muamelede bulunması beklenemez.
Toplum olarak zor günlerden geçildiği bu dönemde, “Empati” kelimesini daha bir sık kullanmamız gerekmektedir. Birbirimizi anlamak için biraz çaba sarf etmeli, ‘ben’ yerine ‘biz’ demeyi öğrenmeliyiz. “Ben haklıyım, ben bilirim, benim dediğim doğru, bensiz olmaz, ben varsam olur, benim fikrim doğru, ben yanlış yapmam” gibi yaklaşımlar, insanları da, toplumları da anlamayı zorlaştırır. Birlikte yaşamanın yolu, ‘biz’ demekten geçmektedir. Bu yolu maalesef birileri tıkamaya çalışıyor. Ülkemizin birliğine ve beraberliğine kast etmek isteyenler var. Böyle bir tehlikeyi çok yakın görmemekle beraber, çokta uzak görmüyorum. Ülkemizin kavgaya veya bölünmeye değil, birliğe, beraberliğe, bütünlüğe ve huzura ihtiyacı var. Lütfen biraz daha duyarlı olalım ve bugünleri bu duyarlılığın ışığında sağlıklı bir şekilde atlatalım. “Biraz Empati” çare olur mu bilmem ama, fena bir başlangıç olmaz, ne dersiniz?