Engelsiz Kent Elazığ
Birleşmiş Milletler ve Dünya Sağlık Örgütü raporuna göre, dünya nüfusunun % 8’i engellidir. Bu noktadan hareketle, dünyada yaklaşık 500 Milyon engellinin olduğu söylenebilir. Bu oranın ülkemizde yaklaşık % 11 olduğu, değişik kurumların verilerinden anlaşılmaktadır.
Bu durumda Türkiye’de yaklaşık 8 milyon engellinin bulunduğu ifade edilebilir. Bu oranlara Elazığ açısından bakıldığında, 20 bin civarında engelli nüfusa sahip olduğumuz tahmin edilmektedir ve bu oran, Türkiye ortalamasının altında olması sevindiricidir.
Yine de bu kadar yüksek bir engelli nüfus oranına sahip olmamız, beraberinde birtakım problemlerin çözümünü ve sosyal hayata ilişkin düzenlemelerin hayata geçirilmesini zorunlu kılmaktadır. Özellikle fiziki mekana ulaşım, bu mekanları kullanım ve mekana erişebilirlik konularında, engelli vatandaşlarımız kendi başlarına çözemeyecekleri problemler yaşamaktadırlar.
Kent yaşamının bütün imkanlarından yararlanma konusunda, vatandaşlarımızın engel durumuna bakılmaksızın eşit hakları vardır. Avrupa Kentsel Şartı’nın “Kentlerdeki Engelliler ve Sosyo – Ekonomik Bakımdan Engelliler” adlı bölümünde;“…her kentlinin en temel hakkı, kentteki tüm sosyal aktivite ve olanaklara, yaş, ırk, bedensel ve zihinsel kabiliyetlerine bakılmaksızın, kendi özgür iradeleriyle erişebilme hakkı vardır” denilmektedir. Diğer devam bölümlerinde ise; “…genellikle kentlerde göz ardı edilen konular arasında, hamileler, çocuklar, yaşlılar, hastalar ve engellilerin sorunları bulunur” ifadeleri yer almaktadır. Ayrıca; Avrupa Kentsel Şartının ilkeler başlığı altında ise “Kentlerin, herkesin her yere erişebilirliğini sağlayabilecek şekilde tasarlanması, bütün ticari, idari ve kamu binaları; sosyo-kültürel, spor, sağlık ve dini faaliyetler; sokaklar; kamu alanları; kültürel, sosyal ve diğer aktivitelerin hepsi; engelleri ne olursa olsun tüm yurttaşlar için erişilebilir olmalıdır. Olabildiğince, bebeklere yüzme, engellilere spor, kütüphanelerde çocuk bölümleri gibi değişik nüfus gruplarına yönelik faaliyetler düzenlemeli veya belli zaman aralıklarının bu gruplara tahsisi sağlanmalıdır” hükmü yer almaktadır. Engelli vatandaşımızın kendisini kentte yaşayanlardan farklı görmemesi, kent yaşamına aktif katılabilmesi ve engelinin oluşturduğu olumsuzlukları kaderi olmaktan kurtarabilmesi için; bütün mekanlara ulaşabilme kolaylığı ve erişme özgürlüğünü elinde bulundurması gerekmektedir.
Engelli vatandaşlarımız, kentsel yaşam içerisinde var olma mücadelesi vermekte ve her gün yüzlerce zorluk ile mücadele etmektedir. Engelli hemşerilerimiz, sosyal hayata dahil olamamakta, çevreden gelen sosyal, psikolojik, sosyolojik ve kentsel baskılar neticesinde, yalnızlığa doğru itilmektedir. Bir engellinin hayatı, evinde başlayıp, yine evinde son bulmaktadır. Evinden ayrılıp da, sinemaya, tiyatroya, parka, bahçeye, herhangi bir spor alanına, alışveriş yapmaya, caddede gezmeye karar verdimi, zorlu bir mücadele başlamış demektir. Bu yarışta tek başına olma şansı yoktur. Mutlaka yanında, kendisini koruyup kollayacak, destek olacak ve zorluklara karşı mücadelesinde yardım edecek bir koruyucu meleğe ihtiyaç duymaktadır. Çünkü hedefine ulaşıncaya kadar, eğer kendisinin varlığı düşünülmeden tasarlanmış bir kentte yaşıyorsa, ev dışındaki yaşam alanı, kötü sürprizler ve çeşitli tuzaklarla doludur.
İnsan ve çevre sistemi, engelli engelsiz, bütün bireyler için önemlidir. Kent insanı, kendisini çevreleyen bütün faktörlere karşı duyarlı olmak zorundadır. Bu duyarlılık, tasarım ve sunum ile doğrudan ilişkilidir. Ancak günümüzde, engelli bireyler kent donanımı içerisinde rahat ve huzurlu hareket edememektedirler. Belli standartlara göre biçimlenmiş ve değişime karşı direnç gösteren mekanlardan tutun da, mimarideki yavaş davranan duyarsızlıklara kadar bir çok şey, engellilerin toplum ile entegrasyonunun önünde büyük bir engel olarak durmaktadır. Toplum ile bütünleşme, her insanın özgürce ve bireysel olarak kullanabilecekleri mekanların ile mümkün olacaktır.
Engelleri ortadan kaldırmak, başta devletin görevi olmakla birlikte, kent halkına da görevler düşmektedir. Kurumsal alan ve yapıların, iş alanlarının, spor alanlarının, dinlenme ve eğlenme alanlarının, rekreasyon alanlarının, oyun alanlarının, ulaşım güzergahlarının plan ve programı yapılırken, kentte yaşayan bütün insanların fiziksel ve ruhsal özellikleri dikkate alınmalıdır. Bina içi kullanım kolaylıklarından tutun da, giriş çıkışlar, asansörler, tırabzanlar, ulaşım araçları, kaldırımlar, yollar, caddeler, sokaklar, meydanlar gibi düzenlemeler, engelli kardeşlerimizin kullanımına uygun olarak planlanmalı ve mevcutlar dönüştürülmelidir.
Kent tasarımında, bütün engel gruplarının ihtiyaçları göz önünde bulundurulmalıdır. Zihinsel engellileri, işitme engellileri, konuşma engellileri, görme engellileri, fiziksel engellileri, toplumun küçük bir bölümü olarak algılama yerine, diğer kent yaşayanlarının da her an ‘engelli adayı’ olabileceği gerçeği ile hareket etmelidir. Kalıcı rahatsızlığı olanlar, sürekli bakım ve tedaviye muhtaç olanlar da engellidir ve onlar da bu şehirde yaşamaktadır. Ya da, yaşlılarımızın da, hamile kadınların da kent yaşamı içerisinde aktif rol almaya hakları vardır. Tam olarak sağlıklı veya engelsiz bir hayat, birçok kimseye nasip olmamaktadır. Birçok insan, yaşamlarının bir bölümünde sakatlık geçirebilmektedir. Dolayısıyla yaşanabilir kentler oluşturulurken, bir gün herkese lazım olacağı düşüncesi, ön planda olmalıdır.
Kent bilinci, engellilerimizin varlığını inkar etmemelidir. Engelliliği; çaresizlik, yokluk, düşkünlük, dilenme nedeni, acıma nedeni olarak görmekten vazgeçmeliyiz. Onların ‘sakat’ olmadığını, aktif görev verildiğinde yerine getirebilecek bireyler olduğunu, toplumla bütünleşmenin önündeki tek engelin bizler olduğunu unutmamalıyız. Engeli olan bir birey, normal tanımına uygun insanlara göre tasarlanmış kentlerde mahsur yaşamaktadır. Bu insanlar maruz kalmamalı, mahsur kalmamalı, mahzun olmamalıdır. Sosyal hayata aktif katılımın önündeki kentsel engeller kaldırılmalıdır. Evlerinden dışarı çıkamayan yaşlı, hamile, çocuklu veya engelli vatandaşlarımızın dışarıya çıkarak kentsel hayata uyum sağlayacakları mekanlar ve kendine güvenecekleri kentsel ortamlar oluşturulmalıdır.
Kişi, kurum, kuruluş veya sivil toplum örgütleri işbirliği yapmalı, sosyal, hukuki veya teknik çözümler üretmeli, kentsel tasarımlarda uygulanabilecek birtakım kararlar alınmalı ve hayata geçirilebilmesi için baskı grupları harekete geçirilmelidir. Kentsel tasarımlar oluşturulurken, engelli vatandaşlarımıza diğer insanlardan soyutlanmasına veya izole edilmesine izin verilmemeli ve ortak kullanım alanları oluşturmaya gayret gösterilmelidir.
Türk Standartları Enstitüsü, kurum ve kuruluşlar ile yerel yönetimlerin kent tasarımında uyması gereken zorunlulukları içeren standartlar geliştirmelidir. Yeni yapılacak mekanlar ile, eski yapıların modernizasyonunda alınacak tedbirler belirlenmeli ve ivedilikle bu konularda farkındalık yaratılmalıdır. Bu sayede, ketsel yaşamın kalitesi arttırılmış olacaktır. Günü kurtaracak kısa vadeli çözümler yerine, kalıcı çözümlere öncelik verilmelidir. Yaşanabilir bir kent oluşturabilmek için, hedefler belirlenmeli ve bu hedeflere uygun stratejik planlar hazırlanmalıdır. Dünyadaki gelişmeler yakından takip edilmeli, basit ve pahalı olmayan bir kent oluşturmak hayal değildir. Kent plancıları, endüstri tasarımcıları, mimarlar, iç mimarlar, peyzaj mimarları, elektrik-elektronik mühendisleri, çevre, makine, inşaat mühendisleri, bu meslek gruplarının oda ve sivil toplum örgütleri, ilgili bakanlıklar, yerel yönetimler, kamu ve özel sektör kuruluşları ile çeşitli sivil toplum örgütleri işbirliği yaparsa, bu şehir herkesin yaşayacağı bir şehir olur. O zaman kent olur, o zaman engelsiz kent olur. İşte o zaman hepimiz kentli olabiliriz