Yazıları

Her Giden arkasında Bir bekleyen bırakır

Engelli vatandaşlarımız, vücutlarının bir bölümünü veya tamamını kullanamasalar da, gündelik hayatımızın içinde yaşam mücadelesi vermeye devam etmektedirler. Engelsiz bireylerin egemenliği altında ezilen bu vatandaşlarımız, azınlık muamelesi görmekte, hatta marjinal bir zümre gibi algılanmaktadır.

Tarih içerisinde, bu kişilerin geçmişte işledikleri suçların neticesinde Tanrı tarafından cezalandırıldığına inanılmış, uğursuz ve kötü saydıkları bu kişileri toplu katliamlara varan barbarlıklarla hayatlarına kast edilmiştir. ‘Öteki’ olarak görülen engelli vatandaşlarımız, batıda tarih boyunca aşağılanırken, toplum içerisinde engelli çocuğa sahip olanlar, gizlenerek, saklanarak, ve utanarak, hayat içinde var olma mücadelesi vermeye devam etmişlerdir.

 

Bat medeniyetlerin aksine, İslam dini açısından engellilere bakıldığında, Hz. Muhammet engelliler ile bizatihi ilgilenmiş, onlara bizatihi yardım ederek, yardım edilmesini tavsiye etmiştir. İlgi ve kabiliyetlerini dikkate alarak çeşitli görevler vermiş, sosyal hayata dahil etmeye çalışmıştır. Bu İslami yapı içerisindeki bakış açısı, bugünkü modern toplumlarda bile henüz tam olarak algılanamamıştır.

 

Geçmişte neredeyse yaşam hakkı elinden alınan bu kardeşlerimize, günümüzde sınırlı bir hayat hakkı tanınmaktadır. Sosyal hayat bakımından değişen, sadece hayatını yaşamasına izin verilmesidir. Engelsiz insanlar tarafından dizayn edilen günümüz dünyasında, engelli kardeşlerimiz bir yer edinme savaşı içerisine girmişlerdir. İş hayatında, eğitim hayatında, sağlık hayatında, ulaşım hayatında, kısacası hayatın her alanında çeşitli zorluklar ile mücadele etmek zorunda kalmışlardır. Ortaya konulan engeller, toplumun engelli bireylere karşı olumsuz bakış açısı ve sosyal açıdan karşılaşılan dışlama eğilimleri, engelli arkadaşlarımızın ruhsal durumunu olumsuz yönde etkilemektedir. Ve günümüzde bu durumdan, rahatsız olmak bile lüks sayılmaktadır.

 

Yazımın amacı, küçük bir kelebek etkisi yaratabilmektir. Konuşabildiğimiz için, yürüyebildiğimiz için, görebildiğimiz için, yiyip içebildiğimiz için, en önemlisi hissedebildiğimiz için hangimiz, kimler günlük hayatta Allah’a şükrediyor, edebiliyor? Etrafındaki güzellikleri göremeyenler, gökyüzünün mavi olduğunu bilmeyenler, bir suyun sesini duymayanlar, bir çiçeğin kokusunu alamayanlar var etrafımızda. Ellerini kaldırarak dua dahi edemeyenler var. Sonbaharda sararmış, parkları sarmalamış hazan yaprakları arasında yürüyemeyenler var. Yazın çiçeklerin arasında koşamayanlar var, kokusunu duyamayanlar var. Kışın karların üzerinde yürümemiş insanlarımız var aramızda yaşayan. Çocukça resimler yapıp, doğan bir güneş çizemeyen, göremediği dağı kağıda çizemeyen, ince ruhlu engelli dediğimiz kişiler var aranızda yaşayan. Neler hissettiklerini bilmediğimiz, yaşamalarına engel olduğumuz, kollarını, bacaklarını kullanamayanlar var. Kimisi doğarken kaybetmiş umudunu, kimisi yaşarken. Kimisi askerde bırakmış uzvunu, kimisi oynarken. Onlar da koşmak istemekte, çocuklar gibi oyunlar oynamak istemektedir. Niye yaşadıklarını sorgulamadan, bizlerden farkları olmadan, bizden birisi olarak hayatlarına devam etmek istemektedirler. Hayatın dibine atılmak istememektedirler.

 

Engeli olanlara, halk arasında ‘kusurlu’ denmektedir. Allah’ın yarattığında ‘kusur’ olmaz, ‘hikmet’ olur. Yüce Allah bir insanı farklı yaratmışsa, hem bizler, hem de yaratılan için bir ‘imtihandır’. Bize düşen, o hikmeti anlamaya çalışmaktır. Gerçek ‘kusur’, yaradılışın gayesini anlayamamaktır. Kör olmak, gerçeği görmeyen birisinden daha hayırlıdır. Duyduğunu anlayamamak, sağır olmaktan daha mı iyidir sizce? Herkesin arkasından konuşan, gıybet eden, yalan söyleyen, iftira atan birisi, lal olandan daha mı hayırlıdır? İçimizde gören kör’ler, konuşan lal’lar, duyan sağır’lar, yürüyen ölüler var… hangisi daha korkunç, görmek mi, görememek mi? Duymak mı, duyamamak mı? Konuşmak mı, susmak mı? Hangisi?..

 

Sabah başımıza neyin geleceğini bilmiyoruz hiç birimiz. Bir pankartta, “Siz, Engelli Adayları” diye yazıyordu. Çok sarsıcı bir söz. Evet, gerçekten, her birimiz engelli adayıyız. Hayata ne zaman veda edeceğimiz, hayat mektebinin ne zaman biteceğini bilemez kimse. Çoğu zaman sağlam birisi olduğumuzu unutup, kilolarımızdan, boyumuzdan, dış görünüşümüzden şikayet ederiz. Peki, koşmak isteyen, gülmek isteyen, konuşmak isteyen, düşünmek isteyen, görmek isteyen kişiler ne yapmalı sizce?

 

Engellilik, utanılacak bir şey değildir. Allah’ın yarattığı hiçbir şey çirkin olmaz, kötü olamaz. Onların bize ihtiyaçları olduğu gibi, bizim de onlara ihtiyacımızın olduğunu bilmeliler. Yoksa nasıl tutunabilirler hayata? Ancak böyle sağlam bir cemiyet hayatı inşa edilebilir. Onlara ikinci sınıf insan muamelesi yaparak ne kazanabilir ki?

 

Sosyal hayat içerisinde yaşamlarını kolayca sürdürebilecekleri tedbirler almak zorundayız. Engelli bireylerimizin yaşadıkları evler, yardım almadan yaşayabilecekleri hale getirilmeli. Kaldırım yükseklikleri, engellilerin geçişine uygun hale getirilmelidir. Toplu taşıma araçlarına binme ve inme konusunda teknolojik imkanlar harekete geçirilmelidir. Parklar ve bahçeler, engelli vatandaşlarımızın da rahatlıkla kullanabilecekleri hale getirilmeli, tecrit etme yerine, sosyal hayata katılımları sağlanmalıdır. Kent mobilyaları ve şekilleri, engellilerin kullanımına uygun hale getirilmelidir. Kısacası, hayatın her alanında engelsizce dolaşabilecekleri mekanlar oluşturulmalı ve engelsizlerden ayırmadan, kaynaştırarak ve görev sorumluluklar vererek hayata bağlanmaları sağlanmalıdır.

 

Azeri şairimiz; “Dünya dolu adamdır, derdimi ben kime diyem” demişti. Engelli kardeşlerimize, merhamet değil, sevgi duymanız dileği ile, ben de derdimi size dedim. Onları hatırlayalım istedim.

 

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

Başa dön tuşu