Yazıları

Dersimli Diyap Ağa

Bir akademisyen olarak, öncelikle bu çalışmayı teknik ve bilimsel açıdan değerlendirmem gerekirdi. Fakat kitabı gördüğümde, sürüklenmiş olduğum duygu yoğunluğu, bu değerlendirmeyi sona bırakmama yol açtı.

 

Çünkü bu çalışmaya, fikir aşamasından itibaren tanıklık edenlerden birisiydim. Merhum dostum Avukat Suat BULUT, Kağan GÖKALP ile birlikte böyle bir çalışmaya başladıklarını ifade ettiğinde, gözlerindeki pırıltıyı ve yüreğindeki heyecanı paylaştığımı, bugün gibi hatırlarım. Heyecanın da ötesinde, çalışmanın Türk Siyasi Tarihimizin yakın dönemine dair ciddi bir boşluğu dolduracağını ve sahasında bir ilk olacağını, bir solukta anlatışına şahit olmuştum.

 

Çok önemsediği bu kitap çalışması tamamlanmadan, çok sevdiği bir türkünün mısrasını, biz de onun için mırıldanmak zorunda kaldık: “Ölüm evin yıkıla…”

 

O, fikri ve fiili anlamda emek verdiği ve heyecanını yansıttığı, yüreğindeki sesle bilimi birleştirdiği bu çalışmayı göremeden, zamansız bir şekilde aramızdan ayrıldı. Kağan Gökalp, bayrağı yere düşürmedi ve üstün gayretleriyle kitabı tamamladı ve “DERSİMLİ DİYAP AĞA” kitabı ulusal yayınlar arasında yerini aldı. Bu çalışma vesilesiyle, sevgili Suat BULUT’u, bir kez daha sevgi, özlem ve rahmetle anıyorum.

 

Kitabı okumaya başladığım zaman Suat’ın heyecanını daha iyi anladım. Çünkü kitapta, “Dersim” ile ilgili ezberleri bozan birçok konu vardı. Tarih boyunca isyan ve direniş kavramları ile birlikte zikredilen Dersim’in (Diyap Ağa’nın şahsında), Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kuruluşunda katkısının olduğu ve kurulmasına emek ve harç koyduğunu somut olarak görmüş oldum.

 

Osmanlı döneminde yaşanan hadiselerden dolayı, 400 yıl boyunca içe kapanan ve adeta yarı otonom bir hayat yaşayan Dersim’in, Diyap Ağa – Cumhuriyet süreciyle kabuğunu kırdığını ve daha uyumlu bir yapıya kavuştuğunu söyleyebiliriz.

 

Bölgenin o tarihlerdeki siyasi ve etnik karmaşası içerisinde, akıbeti belli olmayan “Milli Mücadele” ve Mustafa Kemal’den yana tavır alması bile, Diyap Ağa’nın ileri görüşlülüğünün ifade edilmesi bakımından son derece önemlidir.

 

Diyap Ağa, emperyalizmin dayattığı her türlü bölücülüğe karşı, Dersim’in gür sesi olmuştur. O, oynanan oyunu erken fark ederek, Dersim’in gerçek anlamda özgürleşmesinin yolunu açmıştır. Dersim’in Ermeni Komitacılar ve siyasi Kürtçüler’in elinde malzeme olmasına en büyük tepkiyi de yine O göstermiştir. Bunun içindir ki; Diyap Ağa bölücü gruplar tarafından sevilen bir isim değildir. Bu hadiseler, bütün açıklığı ve belgeleriyle yayınlanan kitapta geniş olarak anlatılmaktadır.

 

Daha o tarihlerde ve Dersim şartlarında eğitimin ve aydınlanmanın önemini kavrayan ve Elazığ’dan götürdüğü hocalar vasıtasıyla köyündeki insanlara okuma yazma öğretmek isteyen ve bunu başaran Diyap Ağa’yı zaman zaman ibret ve takdirle okudum. Cumhuriyet aydınlığına koşuşunu, kendi ruhunun aydınlığında gördüm. Bölgede yaşanan bütün isyanlardaki (Koçgiri, Koçuşağı, Şeyh Said) karşı duruşunu da, bu aydınlanma ve ileri görüşlülük özetlemektedir.

 

Nüfuzlu bir aşiret reisi olmasına rağmen, Meclisten “toprak reformu” istemesi beni oldukça şaşırttı. Bu gün bile tam anlamıyla çözülemeyen bu problemi, Diyap Ağa’nın görmesi ve Meclisten resmen çözüm talep etmesi, oldukça düşündürücü ve takdire layık bir davranıştır.

 

Yine beni hayrete düşüren en önemli unsurlardan birisi de, Diyap Ağa’daki mensubiyet duygusu oldu. Milli Mücadele’ye katılış gerekçesi sorulan Diyap Ağa’nın verdiği: “TÜRKLÜK TEHLİKEYE DÜŞTÜ” cevabı, Dersim’de oynanan Kürtçülük oyununa atılmış bir tokat gibidir. “Biz Kürt değil Türk’üz” haykırışını, Dersim’in tarihe cevabı olarak geçtiğini gördüm.

 

Diyap Ağa’nın bu çıkışları ayrımcı bir anlayışla değil, ayrımcılığa karşı bir duruşla dile getirilmiştir. Meclis kürsüsünden yaptığı ve kayıtlara geçen şu konuşması, bunu açıkça göstermektedir: “ Hepimiz biriz, kardeşiz. Bir kişinin beş on oğlu olur. Biri Hasan, biri Ahmet, biri Hüseyin, biri Mehmet olabilir. Fakat hep bir insandırlar. Biz de öyleyiz. Ayrı gayrımız yoktur. Ama düşmanlar bizi birbirimize saldırtmak için tuzak kuruyorlar. Sen şöylesin, ben böyleyim diye hile yapıyorlar. Bunda ne fayda var? Ülke ne kadar ileri gitse, o kadar iyidir. Birbirimizle iftihar ederiz. Biz biriz, kardeşiz. Bazıları bilmiyorlar, birçok şey söylüyorlar. Ama öyle değildir. Lailahe İllallah Muhammed Resulullah hepsi bu…”

 

Diyap Ağa’daki “vatan hainliği cehennemlik bir suçtur” algısı da, son derece dikkatimi çekti. Burada ifade edilenin kuru bir vatan sevgisi değil, inanç merkezli bir sevgi olduğunu gördüm ve bu durum bana da “Vatan Sevgisi İmandandır” hadisini çağrıştırdı.

 

1920’lerden itibaren bölgesel anlamda yoğunlaşan bölücü/Kürtçü faaliyetlerin bu günkü uzantılarını doğru anlamak ve özellikle Tunceli üzerinde oynanan oyunları görmek adına, bu kitabı mutlaka okumanızı tavsiye ediyorum. Diyap Ağa’yı doğru tanıyor olmamızın, bazı toplumsal sorunların çözümüne katkı sağlayacağına samimi olarak inanıyorum.

 

Çünkü, tarihte Dersim Harput’un bir parçası idi; bugün de Elazığ’ın bir parçası Tunceli’dir. Birbirimizi doğru tanımak, anlamayı anlamak da bazı çözümleri beraberinde getirecektir. Ruhun şad olsun Diyap Ağa, ruhun şad olsun Suat BULUT, ömrün uzun olsun Kağan GÖKALP.

Zaman, birlik zamanıdır…

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu